Mısır'daki son parlamento seçimleri, Türkiye'de İslami kesimler de dahil olmak uzere, hiç bir kesimde gereken ilgiyi görmedi. Oysa bu seçimin bir kaç açıdan bizim için önemi vardı. Birincisi, 9/11 sonrası dönemde ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çerçevesinde, Ortadoğu'da istikrar adına otoriter rejimleri desteklemekten vazgeçip bölgede demokratik dönüşümü esas aldığının test edilmesi açısından önemliydi. Mısır gibi Arap Ortadoğu'sunda belki de en büyük ağırlığı olan bir ülkede önceki uyduruk seçimlerden farklı bir seçim yapılması ihtimali vardı. İkincisi, seçimlere yasaklı olduğu için parti olarak katılamasa da, bağımsız adaylar yoluyla katılan Müslüman Kardeşler (MK) hareketinin göstereceği performans açısından, son on yılını din-devlet ilişkileri, laiklik, demokrasi ve kimlik tartışmaları ile geçirmiş olan Türkiye'de bu seçimin bir anlamı olmalıydı. Üçüncüsü, bölgesel bir güç olma özlemi taşıyan Türkiye açısından bölgenin diğer önemli ülkesi Mısır'daki gelişmelere kayıtsız kalınması düşünülemezdi. Türkiye'nin bölgeye ve İslam dünyasına yönelik izleyeceği siyaset açısından bu seçim müslüman-Arap kamuoyunun nabzını tutan en önemli gösterge olması niteliğini taşıyordu.

Mısır'daki seçimlere ve sonuçlarına karşı Türkiye'deki ilgisizlik aslında Türkiye'de yürütülen iç ve dış dünyaya yönelik siyasi tartişmaların ne kadar dış dünyayla irtibattan uzak bir biçimde yürütüldüğünün de bir işaretiydi. Bu ilgisizlikte belki, Mısır'da geçmişte yapılan bütün seçimlerin adet yerini bulsun türünden yapılmış kandırmaca seçimler olmuş olmasının yeri vardı. Ancak bu seçimlerin üzerine eğilmeyi gerektirecek çeşitli nedenlerin varlığı, geçmiş seçimleri bir mazeret olarak sunmayı geçerli kılmıyor. Peki bu seçimleri önemli kılan neydi?

Bütün Arap ülkelerinde olduğu gibi Mısır'da da son yıllarda, reform niteliği taşıdığı şüpheli de olsa, siyasal alanı dönüştürmeye yönelik olduğu imaji veren bir takım değişiklikler yaşanmaya başlandı. Her ne kadar ABD bunda krediyi kendine verse de, değişim arayışının özünde içerideki taleplerin varlığı ve bunların rejim üzerindeki baskısının rolünü inkar etmek imkansızdır. Değişim kendini empoze etmekle beraber, Mısır'daki statükonun herşeyi hemen daha ilk seçimde elinden kaçırmak istemediği de ortadadır. Bu nedenle de değişiklik getireceği iddiasıyla parlamentodan geçirilen her kanun tanıdığı değişiklikleri icraate dökmeyi mümkün olduğu kadar zorlaştıran pek çok hükümü de beraberinde getirmektedir. Değişimin kendisinden ziyade, en azından değişim zorunluluğunun elitlere kendini kabul ettirmişliğinin yarattığı iyimser hava içerisinde, gerek son çok adaylı başkanlık seçimlerine gerekse son parlamento seçimlerine yönelik özellikle ABD'de oldukça iyimser bir hava kendini hissettirmiştir. Başkanlık seçimleri öncesinde ve seçim sırasında vuku bulan pek çok tatsızlıklara rağmen, en azından çok adayla gidilen bir başkanlık seçiminin varlığı bile olumlu bir gelişme olarak görüldü.

Parlamento seçimleri öncesinde de seçimlere hile karışmasının önüne geçmek için, bir kısmının işleyeceği şüpheli, yeni düzenlemeler getiren kanunların parlamentodan geçirilmesiyle sandıklar üzerinde yargı denetiminin ve yerli hükümet dışı örgütlerin gözetim hakkının kabul edilmesi olumlu gelişmeler arasındaydı. Ayrıca seçim kampanyası dönemi, muhalefetin hazırlanması açısından kısa tutulmasına rağmen, genelde pek muhalefete güçlük cıkarılmadan geçti. Bu nedenle de, parlamento seçimleri için, başkanlık seçimleri için oldugundan fazla bir iyimserlik sözkonusuydu. 2000 yılındaki seçimlerinde sadece 30 civarında sandalye için bağımsız aday gösteren MK hareketi, bu defa 150'ye yakın sandalye için yarışa girmeyi göze almıştı. Din referanslı örgütlerin partileşmesini engelleyen siyasal partiler yasası uyarınca partileşmesine müsaade edilmeyen ve seçimlere her zaman bağımsız adaylarla katılan MK, 444 sandalyenin hepsi için rekabete girmenin sisteme kafa tutmak olarak algılanacağının bilinciyle, adaylarının miktarını sınırlamış, ama bunun kendi gücünü gösterecek miktarda olmasını da istediğini açıkca ortaya koymaktan çekinmemişti. Kimse bu seçimlerde iktidar partisi Ulusal Demokrasi Partisi (UDP)'nin iktidarı kaybetmeyi göze alacağını beklemiyordu. Belli miktarda seçime hile karışması da beklenmesine rağmen önceki seçimlere göre olumlu yönde niteliksel bir farklılık da özellikle dış çevrelerin umuduydu.

9 Kasım-9 Aralık 2005 tarihleri arasında, her turun iki aşamalı olduğu üç bölgeli-üç turlu olarak gerçekleştirilen seçimlerin sonuçları, 12 sandalye için seçimlerin tekrar edileceği 6 seçim çevresi dışında, geçen hafta açıklandı. İktidar, seçimin ilk turunda zor gibi görünen, parlamentoda, anayasal değişiklik için gereken, üçte iki çoğunluğu sağlamak uğruna ikinci ve üçüncü turlarda her türlü seçim hilelerine başvurdu ve 314 sandalye kazanmayı başardı!. MK'nin 88 temsilci çıkarabildiği seçimde, laik muhalefet partileri sadece toplam dokuz temsilci çıkarabildiler. Bu seçimin analizinin, seçimin yapısı ve seçim esnasında olanların aktarılmadan yapılması biraz güç; ama ben yer darlığı açısından bu ayrıntılara sadece yeri geldiğinde değinmek suretiyle yazının geriye kalan kısmını sadece bu seçimin değerlendirmesine ayırmak istiyorum. Peki bu seçimler neyi ortaya koydu?

Birincisi, dışarıdaki iyimser havaya rağmen, Mısır halkının yılların aldatmacasından kaynaklanan seçim siyasetine karşı duyarsız ve ilgisiz olma duygusunu, seçim öncesi yapılan kozmetik reformların gidermediğini ortaya koydu. Seçimlere katılım oranındaki düşüklük halkda hala anlamlı bir siyasal değişimin olacağı hissinin uyanmadığının işaretiydi. Seçimlere katılım oranı, en iyimser tahminlerle yüzde 25 ile sınırlı kaldı. Bu oranın artmamasının en önemli sebepleri arasında, özellikle ilk turun ilk aşamasında sandıkların açılmasıyla UDP'nin hegemonyasının eridiğini gösterir sonuçların çıkmasıyla rejimin hırçınlaşması ve ileriki aşamalarda katılımın önüne geçmek için olmadık desiselere başvurmasının da etkisini hesaba katmak gerekmekte.

İkincisi, ABD'nin bölgede demokrasiyi yayma ve hakim kılma politikasının samimiyeti bu seçimle test edildi. Maalesef, ABD bu testi geçemedi; durumu kurtarmakla yetindi. Seçimlerin daha ilk turunun ilk aşamasında vuku bulan seçim hileleri basında yer almaya basladığında, Amerikan dışişleri kendilerine ihlallerle ilgili resmi bir raporun ulaşmadığını ve Mısır hükümetinin gayretlerinde samimiyetinden şüphede olmadıklarını ifade etmekle yetindi. Tabii ki, ABD'nin bu tavrının başında gelen neden, sandıktan çıkan sonuçların laik muhalefetin daha da zayıfladığını, sandalye kaybettiğini, ve rejim karşısında bir alternatif sunmaktan uzak oldugunu göstermesidir. Ancak seçimin ikinci turunda 1500 MK taraftarının tutuklanması, seçimin üçüncü turunda rejimin güvenlik güçleriyle kiralık haydutların seçmenler üzerinde terör estirmesi ve can kaybına sebep olması ve bizzat tehlikeleri göze almış yüzden fazla hakimin bazı seçim bölgelerinde seçimlerin geçerliliğini sorgulaması üzerinedir ki, Amerikan dışişleri hayal kırıklıklarını ifade etme yoluna gitti.

Üçüncüsü, Mısır'ın zaten zayıf olan laik muhalefet partilerinin daha da zayıflaması bu seçimlerin bir diğer sonucudur. Bu partilerden birisinin kökleri krallık dönemine giden geçmiste MK'yi de çatısı altına alarak seçim koalisyonlarına önderlik etmiş bir parti durumundaki liberal Yeni Wafd Partisi olmasına ve diğerinin de Nasır çizgisini izleyen (bizdeki ulusal solcuların dengi) parti olmasına rağmen, laik partiler bir önceki seçime göre hem oy hem de sandalye kaybına uğradılar. Üstelik bu, Yarın Partisi dışındaki bütün partilerin seçime ittifak yaparak girmesine rağmen oldu. Her ne kadar bazı Mısır aydınları bunun sebepleri arasında rejimin siyaseti devlet ile camii arasında sıkıştırıp, sivil topluma insiyatif bırakmadığını ve bunun laik partilerin güçsüz olmasına neden olduğunu ileri sürse de, Mısır için bu tezin o kadar fazla geçerliliğinin olmadığını gösterir pek çok delil olduğunu burada belirtmekle yetineceğiz. Asıl sebep bu partilerin halkla bir iletişim kurmada çektikleri güçlükte aranması gerekmektedir. Aksine, bütün baskı ve sınırlamalara rağmen, Mısır oldukça hareketli bir sivil toplum örgütlenmesi gösteren bir özellik arzetmektedir.

Dördüncüsü, bu secim sonuçları Mısır'daki en organize ve en güçlü muhalefet bloğunun ve iktidarın, mevcut şartlarda, en güçlü alternatifinin MK hareketi olduğunu gösterdi. UDP parlamentoda yaklaşık 100 sandalye kaybetmiş, MK ise bir önceki parlamentoda 15 olan sandalye sayısını, bütün engellemelere rağmen, 88'e çıkarmıştır.* MK'nin bu seçimlerde gösterdiği performansın sosyolojik kapsami ise, siyasal boyutundan daha önemli bir nitelik arzetmektedir. Mısır seçimleriyle de ortaya kondugu gibi, genelde İslam özelde ise, İslam referanslı hareketler toplumda derin kökleri olan bir sosyal, kültürel ve politik bir fenomendir. Bu gerçekliğin ise güç kullanarak ve zorlamayla ortadan kaldırılamayacağı ortadadır. Bu sebeple de, bölgedeki demokratik transformasyon tasarımlarının bu gerçekliği gözönünde bulundurması, İslamı denkleme dahil edilmesi gereken yapısal bir unsur olarak değerlendirmesi gerekmekte ve İslamı dışlayan yaklaşımların demokratikleşmenin önünde bizzat engel teşkil ettiğini idrak etmesi gerekmektedir. İslam ve İslami oluşumlara monolitik bir bakışla yaklaşan dışlayıcı yaklaşımların göremediği, İslami anlayış biçimlerinin farklılığı, İslamı yorumlamada farklı oluşumların birbirinden ayrıldıkları, İslami yapılanmaların çeşitliliği ve değişik grupların politik ajendalarının çatışan maddeleri ve öncelikler sıralamasındaki varyasyonlardır. İslami oluşumları tek bir kategori içinde değerlendirip onlara fundamentalizm kılıfını geçirmek kompleks ve çeşitlilik arzeden bir manzarayı çok basite indirgemekte ve gerçeği yakalayamamaktadır.

Besincisi, MK'nin sözde modernleştirici despotlara karşı, bizzat modernitenin sağladığı vasıtaları ustaca (ve hatta despotlardan daha ehil olarak) kullanarak taraftarlarını siyasal arenada, bütün kısıtlamalara rağmen, mobilize etme yeteneğini göstermesi, daha önceden Türkiye'de Refah Partisi ve AK Parti örneklerinde tartışıldığı gibi, İslamcılığın modernlik karşıtı olmadığı, aksine onu içselleştirdiği tezini tekrar gündeme getirmektedir. İslamcılığın moderrnlik karşıtı olduğu iddiasından yola çıkan ve bütün İslamcı pratiği bin Laden üzerine inşa edilmiş bir söylemle izah etmeye kalkan açıklamaların günümüzde Ortadoğu'nun siyasal ve sosyal gerçekliğini anlamada ve açıklamada fazla yararı olmadığı ortadadır. İslamcılık, modernlik ile İslam'ın tarihi ve sembolik kaynakları arasında aranılan bir uzlasının sonucu ulasılan bir sentezdir. İslamcılık fenomeni, söylem ve sembolleri ile İslami gibi dursa da, metodları, araçları ve hatta amaçları(nın bir kısmı) açısından moderndir. Toplumsal tabanını sanıldığı gibi eğitimsiz ve cahil halk yığınları değil; aksine seküler eğitim almış, önemli kısmı orta sınıf, profesyonel meslek sahibi ve yeni kentli bir sosyal zümredir. İslamcılığı sadece modern çağa ilkel bir tepki olarak okumak ve onu bastırmaya calışmak müslüman nüfusu yoğun ülkelerde siyasal krizlerin derinleşmesini beraberinde getirecektir. İslamcılık, Batı karşısında çözülme yaşayan, kimi zaman sömürgeciliğin doğrudan meydan okumasıyla yüzyüze kalmış ve acı deneyimlerden geçmiş İslam dünyasında, yeniden dengesini bulmak isteyen bu dünyanın yaşadığı dilemma ve krizlere karşi bir karşılık ve kendini ifade ediş biçimidir. Aynı zamanda İslam dünyasında varolan siyasal spektrumda en önemli unsurlardan biridir. Moderniteye bir karşı duruş olmaktan öte, onunla toplumun kültür kodlarının dışına çıkmadan, bir uzlasma arayışıdır. Hatta batı-dışı bir modernitenin imkanlılığı arayışı ve bunu ortaya koyma arzusudur. Hal böyleyken, Islamcılığın siyasal sistemin dışına itilmesi teşebbüsü sorun çözücü değil, sorunları ağırlaştırıcı bir reçete olacaktır.

Altincisi, MK (ve İslam dünyasındaki benzer hareketlerin) önderliğinin söylemi ve de pratiği, İslamcı siyaset arayışlarının demokrasiyi dışlayıcı değil, onu içselleştirmeye çalışan bir çaba içinde olduklarını göstermektedir. Iktidarin demokratik yoldan rotasyonu, kuvvetler ayrılığı ve dengesi anlayışının kabülü, düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ve demokratik popüler katılım gibi olguları söylemlerine entegre etmeye çalışmaları bu hareketlerin demokratik düzenin normları ile kendilerini bağlı kabul ettiklerinin kanıtıdır. Demokrasinin bir ideoloji ve hayat tarzı ile özdeşleştirilmesi, demokrasinin değişik kültürel bağlamlarda ve değerler sisteminde işlevsel olma potansiyeli gösteren kurumlar ve prosedürler bütünü olduğu gerçeğini gölgelemektedir. Böyle bir özdeşleştirmeden yola çıkarak "fundamentalist tehdit" kisvesi altında İslamcı hareketlerin ezilmeye çalışılması demokratik dönüşümün önüne geçilmesinden başka bir şeye hizmet etmemektedir. Dolayısıyla, Mısır'daki demokratik dönüşümün, seküler siyasal muhalefetin neredeyse hiç olmadığı bir ortamda, MK olmadan gerçekleşmesinin mümkün olmadığı artık kavranmalıdır.

Yedinci ve son olarak da diyecegimiz, bu seçimlerin Mısır'ın geleceği açısından ortaya koydugu tek önemli gerçekliğin, demokrasi cininin artık sişenin dışına çıktığını göstermesidir. Yoksa, seçimlerin kendisi ve rejimin performansının ilerisi için umut verici fazla bir tarafının olmadığı ortada. MK dışında hic bir siyasi oluşum devlet başkanlığı seçiminde aday göstermek için gereken parlamentodaki sandalyelerin en az yüzde beşine sahip olma şartını gerçekleştirememiştir. MK de bir siyasi parti olmadığı için, eğer önümüzdeki beş yıl içinde yeni bir başkanlık seçimi olacaksa, sadece UDP adayının katıldığı bir seçim olacaktır. Ayrıca, seçim sırasında başvurulan oy satın alma, UDP seçmenleri dışındakileri sandıklara sokmama, bazı sandıkları hiç açmama ve yeri geldiğinde şiddet kullanma gibi taktikleri de hesaba kattığımızda, Mısır'da statükonun öyle bir değişim arayışında olmadığı ortaya çıkmıştır. Parti içinde, oğul Cemal Mübarek etrafında toplanmış ve Batı eğitimli yeni genç grubun değişim konusunda samimi olduğu iddia edilmektedir; ama onların da değişimi tek başlarına göğüsleyecek güçlerinin olmadığını bizzat bu seçimler ortaya koymuştur. İnternet sayfaları eli demir çubuklu ve bıçaklı haydutların resimleri ile doluyken, hala NDP liderliğinin pişkince, çıkan sorunların abartıldığını söylemesi iktidarın değişim yönünde bir arzu taşımadığımı göstermektedir.

Bütün arızalarına rağmen, bu seçim sonucunda, artık rejimin seçim sonuçlarını eskisi gibi istediği şekilde manipüle etmesinin önünde engellerin olduğu halk tarafından idrak edilmiştir. 10 bin hakim arasinda sayıları sadece yüz küsür kişiyi bulsa da, bazı hakimlerin canlarına yönelik tehdite rağmen seçim sonuçlarını sorgulayabilmesi, binlerce sivil kuruluşun gönüllü olarak seçimin gözetiminde görev alması, artık en büyük muhalif gücün en azından eskiye oranla gücünün gerçek boyutunu göstermede çok çekingen davranmaması ve devam edeceğini düşündüğümüz rejim üzerindeki dış baskılar, artık dönüşü olmayan bir yola girildiğini göstermektedir. Bu durumu bizdeki 1946 seçimlerine benzetmek mümkündür. Artık kapı aralanmıştır. UDP içinde de rejimin eskisi gibi devam etmeyeceğinin bilincinde olanların varlığı, dengeleri fazla sarsmayan ve UDP'nin güç transferini fazla hızlandırmayan; ama aşamalı bir değişim anlayışının muhalefetle uzlaşma zemini üzerinde pratiğe konabileceğinin işareti olarak görülmektedir.

* MK dışında, üçüncü büyük yekünü bağımsız temsilciler oluşturmaktadır. İşin gerçegi, UDP'nin kazandigi temsilciliklerin neredeyse yarısı seçimlere bağımsız katılmış ve seçildikten sonra UDP'ya katıldıklarını açıklamistir. Bir önceki ve son Mısır seçimlerinde çok sayıda kişinin bağımsız seçilip sonra UDP'ye katılması ve diğer bağımsızların da kazandığı sandalye sayılarının seçime katılan partilerden çok fazla miktarda olması başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur ve siyasetin siyaset dışı amaçlar için kullanılmasıyla dogrudan alakalı bir konudur. Maalesef, bu yazı içinde buna değinmemiz imkansız.